Tutuklama; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, koruma tedbirlerini düzenleyen dördüncü kısmın, tutuklama başlıklı ikinci bölümünde hayat bulmaktadır. “Tutuklama Nedenleri” başlığı altında md.100, “Tutuklama Kararı” başlığıyla md. 101, “Tutuklulukta Geçecek Süre” başlığıyla md.102, “Cumhuriyet Savcısı’nın Tutuklama Kararının Geri Alınmasını İstemesi” başlığıyla md. 103, “Şüpheli veya Sanığın Salıverilme İstemleri” başlığıyla md. 104, “Usul” başlığıyla md. 105, Salıverilenin Yükümlülükleri başlığıyla md. 106, “Tutuklananın Durumunun Yakınlarına Bildirilmesi” başlığıyla md. 107, “Tutukluluğun İncelenmesi” başlığıyla da md. 107 düzenlenmiştir.
Koruma tedbirlerinden olan tutuklamanın gerçekleşebilmesi için, öncelikle CMK md.100’de belirtilen şartların varlığı gereklidir. İlgili maddeye göre tutuklama kararı verilebilmesi için;
bulunmalıdır. Birincil olarak dikkat edilmesi gereken husus, tutuklama kararı vermenin zorunlu olmamasıdır. Maddedeki “…şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.“, ifadesinden de açıkça görüldüğü üzere, yukarıda saydığımız hususlar var olsa dahi, tutuklama kararının verilmesi zorunlu, mecburi değildir. CMK md. 100/1 son cümlede ise, kesin bir hüküm koyarak; “İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.”, demek suretiyle, bu hallerde tutuklama kararının verilemeyeceğini emretmiştir.
Tutuklama kararının verilebilmesi için gerekli olan hususları kısaca inceleyelim:
Kuvvetli Suç Şüphesinin Varlığını Gösteren Olgular:
CMK md. 100, şüpheli ya da sanık hakkında tutuklama kararı verilebileceğini düzenlemiştir. Dolayısıyla sıfatı şüpheli ya da sanık olmayanlar hakkında tutuklama kararı verilebilmesi mümkün değildir.
Şüpheli, suçu işlemiş olabileceği şüphesi ile hakkında soruşturma yürütülen kişidir. Sanık ise, bir suç işlediği şüphesiyle hakkında kovuşturma yürütülen kişidir. Suç şüphesinin varlığı soruşturma ve kovuşturma için yeterliyken, tutuklama kararının verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığı aranacaktır. Kuvvetli suç şüphesinin varlığı ise, delil durumu dikkate alınarak değerlendirilebilir. Eğer, şüpheli ya da sanığın aleyhine olan deliller kuvvetli ve yargılama sonucunda ceza verilmesini sağlayabilecek ölçüde iseler, kuvvetli suç şüphesi var sayılabilir. “Sayılabilir” deme nedenimiz, suç şüphesi ne derece kuvvetli olursa olsun, yargılama tamamlanmadan, suçun şüpheli ya da sanık tarafından işlendiği, hatta bir suçun var olup olmadığı dahi belli değildir. Kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığına ise, CMk md. 101 uyarınca öncelikle, tutuklama isteminde bulunup bulunmayacağına karar veren Cumhuriyet Savcısı karar vermektedir. Eğer kuvvetli suç şüphesinin var olduğuna Cumhuriyet Savcısı kanaat getirmiyorsa, zaten tutuklama isteminde de bulunmayacaktır. Cumhuriyet Savcısı’nın tutuklama isteminden sonra, kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığına asıl karar verecek olan, soruşturma evresinde sulh ceza hakimi, kovuşturma evresinde mahkeme devreye girer. Duruma göre sulh ceza hakimi veya mahkeme, tutuklama istemine vereceği yanıt için, kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığına karar verecektir. CMK md. 101/1 uyarınca kovuşturma evresinde, istem olmaksızın mahkemenin re’sen tutuklamaya karar verme yetkisi de mevcuttur. Görüldüğü üzere, kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığı hususunda takdir söz konusudur. Uygulamadaki yakınmaların temel sebebi de, işte bu “takdir”den ortaya çıkmaktadır. Kimi zaman, sadece mağdurun ifadesi dahi, kuvvetli suç şüphesinin varlığına dayanak olarak gösterebilmektedir. En ufak kuşkunun bile ceza verilmemesi sonucunu ortaya çıkarması gerekirken, kuvvetli suç şüphesinin varlığının kolayca kabul edilmesi, yakınmaların sayısını artırmaktadır.
Yasa, kuvvetli suç şüphesinin var olup olmadığı konusunda karar verilirken, nasıl bir yöntem uygulanacağını da belirtmektedir. Öncelikle CMK md. 100/1 “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin(olguların ifadesi 6526 sayılı Kanun ile somut delillerin halini almıştır)…”, demek suretiyle, kuvvetli suç şüphesinin varlığının kabul edilebilmesi için, bunu gösteren olguların somut delillerin mutlaka bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Sırf ifadeleri, tape kayıtlarını, vb’yi dayanak alarak, kuvvetli suç şüphesinin var olduğu yönünde kanaat getirildiği takdirde, tutuklama bir koruma tedbiri olmaktan çıkıp, önceza halini alacaktır. Delillerin, yüzde yüz ceza sonucu doğuracağı kanaatinin oluşmasını beklemek şüphesiz ki mümkün değildir. Ancak delillerin, yüzde yüze yaklaşacak şekilde, ceza sonucunun ortaya çıkacağı yönünde kanaat oluşturacak güçte olmaları gereklidir.
CMK md. 101/2 hükmünce, tutuklama kararı verildiğinde, hukukî ve fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir. Bu gerekçede, neden kuvvetli suç şüphesinin varlığı yönünde kanaate ulaşıldığı da belirtilmek zorundadır. “Delil durumu” gibi afaki ifadelerle geçiştirilen metinlerin, gerekçe olarak nitelendirilmesi kabul edilemez. Gerekçelerin, açık açık, “şu delillin şu yönü, şu olgunun bu durumu” şeklinde oluşturulması gerekir. Aksi takdirde, tutuklamaya itiraz kurumu da anlamını yitirecektir. Çünkü itiraz eden, neye itiraz ettiğini bilemeyecektir.
Yazının devamı olan “tutuklama nedenleri” için tıklayınız.