Boşanma davası, eşlerden birinin(anlaşmalı boşanmada her ikisi de olabilir) evliliğin sonlandırılması talebiyle aile mahkemesine başvurduğu davadır. Açılan davaya davalı diğer eşin itiraz etme hakkı olduğu gibi karşı dava açarak o da boşanmayı talep edebilir. Aşağıdaki metinde, boşanma davasının ne olduğu, özellikleri, türleri, davanın nasıl açılacağı ve boşanma sebepleri gibi konularda temel bilgiler verilmeye çalışılmıştır.
Boşanma davası, mevcut evliliğini devam ettirmek istemeyen eşin mahkemeden evliliğin sonlandırılmasını talep ettiği davadır. Boşanmanın gerçekleşebilmesi için Türk Medeni Kanunu’nca aranan şartların mutlaka davada yer almış olması ve iddiaların ispat edilmesi gerekir.
Yazı başlangıcında belirtmek gerekir ki boşanma davası, çoğu durumda salt boşanmadan ibaret değildir. Boşanma ile ilgili karar, boşanma davası sonucunda verilen kararın bir bölümüdür. Zira kararda, çocukların velayetine, velayet verilmeyen tarafın çocuklarla kuracağı kişisel ilişkiye, maddi/manevi tazminata, çocuklar için iştirak nafakasına, eş için yoksulluk nafakasına da karar verilecektir. Şüphesiz bu sayılanların hiçbirine karar vermeye gerek olmayıp, sadece boşanmaya karar verilen davalar da mevcuttur.
Yasamız, boşanma davası açmaya hakkı olan eşin, boşanma ya da ayrılık davası açabileceğine hükmetmektedir. Dolayısıyla yasa, şartların varlığı halinde mutlaka boşanma davası açılması gerekmediğini, evliliğin devamının sağlanabilmesi için ayrılık kararı aldırılabileceğini belirtmektedir.
Boşanma davaları, anlaşmalı ya da çekişmeli olabilir. Anlaşmalı boşanma davası, boşanma ve boşanmanın fer’ileri konularında eşlerin anlaşmaya vardıkları davadır. Anlaşmalı boşanma davaları ile ilgili bilgiye bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Ancak burada özetle belirtmek gerekir ki, bir boşanmanın anlaşmalı olarak sonuçlanabilmesi için evliliğin en az 1 yıl boyunca devam etmiş olması, eşlerin boşanma, nafaka, tazminat ve varsa çocukların velayetleri hususlarında anlaşmış olmaları gereklidir. Anlaşmalı boşanma davası haricindeki davalar, çekişmeli boşanma davası olarak adlandırılır.
Boşanma davasında yetkili mahkemeyi Türk Medeni Kanunu madde 168 belirtmektedir. Maddeye göre dava, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi yetkilidir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri, aile mahkemesi sıfatıyla davaya bakacaktır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 19 uyarınca boşanma davaların yetki itirazı, cevap dilekçesi ile yapılmalıdır. Bu sürenin geçilmiş olması halinde bir daha yetki itirazında bulunulamayacaktır.
Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4’üncü maddesi uyarınca boşanma davalarına aile mahkemeleri bakmakla görevlidir.
Kamusal niteliği de bulunması itibariyle evlilik birliğinin sonlandırılması anlamına gelen boşanma, tarafların insiyatifine ve iradelerine bırakılmamış, birçok ayrıntı ile düzenlenmiştir. Usul ve esasa ilişkin düzenlemeleri incelemeye boşanma sebepleri ile başlamakta fayda bulunmaktadır. Zira açıklayacağımız bu nedenlerin bulunmaması halinde zaten boşanmaya karar verilemeyecektir.
Boşanma sebepleri mutlak ve nisbi olarak iki kısma ayrılmaktadır:
Mutlak boşanma sebeplerinin varlığı boşanma için yeterlidir. Ayrıca bu sebeplerin evlilik birliğine etkisi mahkemece değerlendirilmeyecek, araştırılmayacaktır. Bunlar:
Nisbi boşanma nedenlerinde ise, bu nedenlerin evlilik birliğinin devamını ne derecede güçleştirdiği araştırılmak zorundadır. Bunlar:
şeklindedir.
Sonraki yazılarımızda boşanma sebeplerini ayrı ayrı inceleyeceğiz.
Genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin sarsılmasında hangi olayların temelinden sarsılmayı gerçekleştirdiği yasa ile belirlenmiş değildir. Bu olaylar veya durumlar, daha önce verilmiş yargı kararları ışığında şekillenmektedir.
Boşanma davası açılabilmesi için, boşanmak isteyen eşin haklı bir sebebinin bulunması gereklidir. Boşanma, özel hukuk alanındaki birçok sözleşmenin aksine fesih ile ortadan kalkmaz. Haklı bir nedene dayanılarak açılmış boşanma davasında mahkeme, bu dayanağın haklı olup olmadığını değerlendirecektir. Eğer mahkeme, haksız bir nedenle boşanma davasının açıldığına kanaat getirirse, davayı reddedecektir. Bu nedenle boşanmak isteyen eşin, haklı bir nedene dayanması mecburidir.
Boşanma konusunda eşlerin anlaşıp anlaşmadıklarına göre davanın niteliği değişmektedir. Eğer eşler, boşanma ve diğer hususlarda anlaşmaya varmışlarsa anlaşmalı boşanma, aksi halde çekişmeli boşanma davası söz konusu olacaktır. Dikkat edilmesi gereken husus, anlaşmalı boşanma davası için, boşanma konusunda tarafların iradelerinin örtüşmesinin yetmediği, diğer konularda da anlaşmaya varmış olmaları gerekliliğidir.
Yukarıda da belirtildiği gibi boşanma davasının açılabileceği mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri ya da davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.
Boşanma davasına dayanak olarak zina ileri sürülüyorsa, boşanma sebebinin öğrenilmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda zina eyleminden itibaren 5 yıl içerisinde dava açılmalıdır. Bu süre, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle açılacak dava için de geçerlidir. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle açılacak davalarda süre sınırlaması bulunmamaktadır. Terk nedeniyle dava açılacaksa öncelikle terkten itibaren 4 ayın doldurulmuş olması şarttı aranacaktır. Yapılacak ihtardan sonra geçecek 2 ayın ardından ise dava açılabilecektir. Akıl hastalığı nedeniyle dava açılacaksa, resmi raporun varlığı halinde dava açılabilecektir. Evlilik birliğinin sarsılması dayanağıyla açılacak boşanma davalarında ise belirli özel durumlar hariç, dava her zaman açılabilir.
Anlaşmalı boşanma davasının açılabilmesi için, evlenme tarihinden itibaren en az 1 yılın geçmesi gereklidir.
Boşanma davası açarken dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, boşanma dava dilekçesinin dikkatli, özenli ve hukuki değerlendirmelere uygun bir yapıya sahip olmasıdır. Neredeyse hiçbir boşanma davası, bir diğerine benzemez. Dolayısıyla hazır dilekçelerle dava açılması, hak kayıplarına sebep olabilir. Zira boşanma davası, salt boşanmadan ibaret değildir.
Sebebin varlığı halinde, boşanma davası açılabilir. Boşanma davası, bir boşanma dava dilekçesi ile açılacaktır. Dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurlar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Dava dilekçesinin özenle hazırlanması, boşanma talebinin dayanağının ve boşanmanın fer’ileri ile ilgili konulara ilişkin taleplerin belirtilmesi, davanın arzu edilen sonuca ulaşılmasında büyük önem arz eder. Dava dilekçesinde, mahkemenin adı, davacının ve davalının adı, soyadı ve adresleri, davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa davacı avukatının veya kanununi temsilcisinin adı, soyadı ve adresi, davanın konusu, iddia olunanlar, deliller, dayanılan hukuki sebepler, talepler ve imzadır.
Hukuk sistemimiz göre dava dilekçesinin davalıya tebliği gerekmektedir. Aksi halde davadan haberdar olamaz, kendisini savunamaz, haklarının korunmasında sıkıntı yaşayabilir. Davalının adresi bilinmese de, varsa kendisine ulaşılabilecek bilgiler mahkemeye verilmelidir. Mahkeme, zabıta tahkikatı ile adresini bulmaya çalışacaktır. Bunun sonucunda dahi bir adrese ulaşılamazsa, ilan yolu kullanılmak suretiyle tebliğ yapılacaktır. Özetle, öncelikle adres araştırması gereklidir. Ancak tebligata uygun adres bulunamaması, dava açılamayacağı anlamına da gelmemektedir. İlan usulü bu noktada davacılar için çözüm yoludur.
Davanın açıldığı mahkemeye verilecek cevap dilekçesinde mahkemenin adı, dosya numarası, davacının ve davalının adı, soyadı, adresleri, davalının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve avukatın adı, soyadı ve adresleri, savunmaya ilişkin olaylar, savunmayı ispat edecek deliller, hukuki sebepler, talepler ve imza bulunmalıdır.
Dava dilekçesi bir davanın en önemli adımıdır. Eksik veya yanlış bir dava dilekçesi tek başına davanın reddilmesine sebep olabilir. Örneğin davacı dava dilekçesinde boşanmaya ilişkin tüm olayları çok iyi bir şekilde açıklamış olsun ancak delillerini belirtmemiş olsun. Davalı cevap dilekçesi sunmaz ve ön inceleme duruşmasında davacının delil bildirmesine olur vermezse, davacının davasını ispat etme şansı çok büyük ihtimalle ortadan kalkar ve davası reddolur. Boşanma davaları gerçekten “çekişmeli” sıfatını hak eden davalardır. Oldukça ayrıntılı, çetrefilli ve iyi yönetilmesi gereken süreçlerdir.
Boşanma davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır. İhtiyaç duyan eş için ve varsa çocuklar için tedbir nafakası talep etmek başlıca tedbirlerdendir. Aile konutunun kullanılması, çocuklarla kişisel ilişki kurulması, eşlerin mallarının yönetimi gibi birçok konuda tedbir kararı verilebilmektedir. Dava ya da davaya cevap dilekçesinde, bu hususlara ilişkin bilgi ve belgelerin sunulması, daha sağlıklı tedbirler alınmasını sağlayacaktır. Tedbir kararları hakimin re’sen alabileceği kararlardır. Dolayısıyla taraflar talep etmeseler de hakim araştırma yapacak ve özellikle çocuklar için gerekli tedbirleri alacaktır.
Dava(çekişmeli) neticesinde boşanma sebebi ispatlanmış olursa hakim, boşanmaya ya da ayrılığa karar verir. Eğer dava, ayrılık davası ise, boşanmaya hükmedilemez. Boşanma talepli davada ayrılığa hükmedilebilmesi için, eşlerin ortak hayatı tekrar kurabilmeleri hususunda olasılık bulunmalıdır.
Boşanma davasına özel bazı yargılama usulleri mevcuttur. Bunlar;
şeklindedir. Görüleceği üzere yasa hakime, oldukça geniş bir hareket alanı vermektedir. Kararda ise hakimin, olguların varlığına vicdanen kanaat getirmesi gerektiği belirtilmektedir. Aksi halde boşanmaya karar verilemeyecektir.
Boşanma davası, dava dilekçesi ile başlar. Bu dilekçeye davalının cevap verme, cevap dilekçesine davacının cevap verme, verilen bu cevaba yine davalının cevap verme hakkı bulunmaktadır. Davalının mahkemeden talep edebilecekleri, davacının talepleri kadar geniş değildir ve davacının iddiaları ile ilgilidir. Ancak çoğu durumda davalı da gerçekleştiremediği taleplerini ortaya koymak ister. Bunun yolu, karşı dava açmaktır. Karşı dava hem bir cevap, hem yeni bir dava anlamına gelmektedir. Karşı dava, cevap dilekçesi verme süresi içerisinde cevap dilekçesi ile beyanla ya da ayrı bir dilekçe ile açılabilir.
Boşanmanın gerçekleşmesi halinde müşterek çocuğun velayeti taraflardan birisine bırakılacaktır. Ancak bu demek değildir ki diğer tarafın çocukla kişisel ilişki kurması yasaklanacaktır. Velayeti alamayan taraf da çocukla kişisel ilişki kuracak, bunun ne şekilde yapılacağı da kararda belirtilecektir. Dolayısıyla boşanma davası neticesinde velayet kaybedilse dahi çocuğla kişisel ilişki kurmak mümkündür.
Yargıtay, boşanma davası neticesinde çocuğun anne yanında kalmasının tercih edilmesi gerektiği yönünde karar vermektedir. Karara göre, eğer çocuğun anne yanında kalması halinde, çocuğun bedeni, fikri ve ahlaki gelişimine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmuyorsa, küçük çocukların anne şefkatine ihtiyaç duymaları nedeniyle çocuğun velayeti anneye verilmelidir.
Türk hukuk sistemi, belirli haller dışında yargılamalarda kişinin avukatla temsil edilmesini veya savunulmasını zorunlu kılmamıştır. Boşanma davalarında da, boşanmayı talep eden davacı ya da karşı taraf olan davalı, dava ehliyetine sahip olmaları halinde kendi davalarını takip edebilirler ya da tayin ettikleri avukat aracılığıyla yargılamayı takip edebilirler.
Her ne kadar davayı kişiler kendi başlarına takip edebilirlerse de, özellikle boşanma davalarında hukuki bilgi davanın her aşamasında oldukça gereklidir. Boşanma davası dilekçesi hazırlarken başlayan süreç, hükmün kesinleşmesine kadar bir çok özellik ve aşama kateder. Bu aşamalarda yapılacak hatalar ya da eksiklikler, kişilerin haklarını kaybetmelerine sebep olabilecekleri gibi, hiç beklemedikleri maddi manevi zararlara da sebebiyet verebilir. Örneğin, maddi-manevi tazminat istemlerinin dava dilekçesinde talep edilmeleri ile sonradan talep edilmeleri arasında oldukça büyük fark bulunmaktadır. İlk yöntemde nisbi harç ödemek zorunda kalınmaz. Hatta, kabul görmeyen kısım için karşı vekalet ücreti ödenmekten de kurtulunur.
Boşanma davaları, sadece boşanma talebinden ibaret değillerdir. Hangi unsurların ve taleplerin bulunacağı yönünde iyi bir hazırlık ve çalışma gerektirdiği gibi, davanın hızlı bir şekilde sonuçlanması için de hukuki bilgiye sahip olmak şarttır.
Özellikle boşanma davaları, bolca anlatım içermektedirler. Halbuki hakim, bu anlatımlardan sadece dava ile ilgili olanları göz önünde bulundurabilecektir. Örneğin, zinayı gündeme getiren taraf, olayı ayrıntıları ile anlattıktan sonra, “Çocuklarım için affettim”, derse ne olacaktır? İşte burada hukuki bilgi önplana çıkmaktadır. Zinayı affeden eş, artık zina savıyla boşanma talebinde bulunamaz. Dolayısıyla hazırlanan dilekçeler, yapılan masraflar, vb bir anda boşa gidecektir.
Boşanma davaları, içerikleri itibariyle çoğu zaman karmaşık davalardır. Her ne kadar ülkemiz yasalarına göre boşanma davalarında avukatla temsil edilmek zorunlu olmasa da davanın bir avukatla takip edilmesi, hak kayıplarına mahal vermemek adına önemlidir.
Ülkemiz yasaları, çok kısıtlı haller dışında kişilerin kendi davalarını takip etmelerine izin vermektedir. Boşanma davaları da bunlardan birisidir. Alman hukuku gibi hukuk sistemleri boşanma davalarında mutlaka bir boşanma avukatı ile temsili zorunlu kılsa da ülkemizde boşanma davanız için avukat tutmanız zorunlu değildir. Boşanma davanızı kendiniz açabilir, takibini kendiniz yapabilirsiniz.
Boşanma, evlenmekten çok daha kapsamlı bir hukuki durumdur. Boşanma davasında incelenmesi gereken ve verilecek kararda yer alacak hususların önemi, kişilerin boşanma davalarını kendilerinin takip etmesini pek mümkün kılmamaktadır. Boşanma davaları HMK hükümlerine göre yürütülür. Bu nedenle davayı açanın ya da davalının, hem aile hukuku kapsamında bilgisinin bulunması hem de HMK kapsamındaki usul kurallarını bilmesi gerekir. Örneğin, boşanma dilekçesinde bulunması gereken bazı unsurların eksikliği halinde dava reddedilecektir. Ya da davalının davaya vereceği cevapta, “Boşanmayı kabul ediyorum ancak şu kadar para isterim”, demesinin anlamı nedir? Davacı neleri talep edebilir, neleri talep edemez? Davalı neleri talep edebilir, neleri talep edemez? Bu ve benzeri birçok sorunun yanıtı bilinmeden takip edilecek bir boşanma davasının neticesinde hak kayıplarına uğramamak büyük şanstır.
Avukat, ne yapacağını bildiği kadar, onu nasıl ve ne zaman yapacağını da bilen kişidir. Şüphesiz ki mesleği, işi hukukçuluk olmayan kişinin, davasını hukukun tüm kurallarına uygun şekilde takip etmesi zordur. Bu nedenledir ki, boşanma davalarında avukatla temsil oldukça önemlidir.
Çoğu çekişmeli boşanma davası başlangıcından itibaren bir sulh umuduyla devam eder. Taraflar davanın özellikle psikolojik yükünden bir an önce kurtulabilmek için karşı tarafla anlaşmaya varmaya çalışır. Bu aşamada da avukat, hangi konularda feragat edilebileceğini davanın neticesini değerlendirerek öngörebilir. Hukuki bilgisi olmayan birinin herhangi bir konuda doğru anlaşmayı yapması pek kolay değildir.
Boşanma davalası açılmadan ya da açıldıktan sonra avukata herhangi bir noterden, fotoğraflı ve boşanma davası ile ilgili yetkileri barındıran vekaletname çıkartılarak davanın avukat tarafından takibi mümkündür. Boşanmaya dair yetkileri içeren vekaletnameler özel düzenlemeye tabidir. Yurt dışında yaşayanlar kendilerine en yakın Türk konsolosluğundan boşanma için vekaletname düzenletebilirler.
Boşanma davası, esas itibariyle mal paylaşımını yani mal rejiminin tasfiyesini içermez. Bu nedenle mal paylaşımına ilişkin talep boşanma davasında dile getirilmişse, bu talep ayrılacak ve boşanmanın kesinleşmesine kadar bekletilecektir. Mal paylaşımı talepli davanın boşanma davasından ayrı olarak açılması yerindedir. Mal paylaşımının ne şekilde yapılacağına ayrı bir konuda değinilecektir.
Türk Medeni Kanunu, boşanma davası neticesinde kadının kızlık soyadını kullanacağına hükmetmektedir. Bu genel kural olmakla birlikte, eğer kadın için eski kocasının soyadını kullanması bir menfaat teşkil ediyorsa ve eski eşin soyadını kullanması kocaya zarar vermiyorsa, talep halinde kadının eski eşinin soyadını kullanmasına devam etmesine karar verilir.
Örneğin, tıp doktoru olan kadının boşandıktan sonra evlilikten önceki soyadına dönmesi halinde, levhasındaki soyadını dahi değişmesi gerekecektir. Bu durumun kadınlara külfet getirdiği, toplumdaki tanınırlığına zarar verdiği şüphesizdir. Kanun, bu durumun ortaya çıkmaması için düzenleme ile önlem almıştır.
Açılan boşanma davasında dayanılabilen olaylar, boşanma davasının tarihi ile sınırlıdır. Bu tarihten sonra yaşanan olaylar, mevcut boşanma davasında kullanmak mümkün olmamaktadır. Ancak, dava halen sonuçlanmadığı ve evlilik devam ettiği için tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü devam etmektedir. Dolayısıyla aldatılma, yeni bir boşanma sebebi ortaya çıkarır. Her ne kadar var olan davada aldatma eylemini boşanma nedeni olarak kullanmak mümkün olmasa da, yeni bir dava açmak mümkün. Açılacak yeni boşanma davasının eski boşanma davası ile birleştirilmesi mümkündür.
Genel boşanma nedenini ortaya koyan Türk Medeni Kanunu madde 166, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmayı düzenlemektedir. Yasa bu genel nedenleri tek tek saymamıştır. Dolayısıyla hangi davranışların boşanma nedeni sayılacağı, hangilerinin sayılmayacağı, yargı kararları ve doktrin görüşleri ile ortaya çıkmaktadır. Mahkemeler tarafından boşanma nedeni olarak kabul gören davranışlardan birisi de, hasta olan eşin rahatsızlığını tedavi ettirmek için çaba sarf etmemek veya tıp hekimi yerine üfürükçülere eşi götürmektir.
Hasta olan eşin tedavisini sağlamaya çaba sarf etmek, hayatın olağan akışından her evlilikte beklenebilecek, hatta konuyla ilgisi olmasa dahi her insandan ve devletten beklenebilecek davranışlar arasındadır. Şüphesiz bu çabanın, sonuç alınabilecek yerde gerçekleşmesi gereklidir. Tıp hekimine götürmek yerine üfürükçüye götürerek tedavi bulmaya çalışmak, Yargıtay tarafından da boşanma nedeni sayılmıştır:
… davalının, davacı kadının hastalığı ile ilgilenmeyip tıbbi tedavisini yaptırmayıp bunun yerine üfürükçülere götürüp evde okunmuş su bulundurarak bununla yetindiği, evden dışarı çıkarmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.
Buna göre eşlere düşen, diğer eşin hastalığı halinde eşini tıp hekimine götürmektedir. Aksi halde aleyhlerine boşanma davası açılabilecektir.
Boşanma davalarının sıklıkla görülen nedenlerinden birisi maalesef, eşler arasındaki fiziksel şiddet. Bu durum şartları oluşmuşsa Türk Medeni Kanunu md. 162 ya da md. 166 kapsamında boşanma nedeni olduğu gibi, Türk Ceza Kanunu md. 86 kapsamında kasten yaralama suçunu oluşturur.
Kasten yaralama suçunun eşe karşı işlenmesi halinde suç, şikayete tabi değildir. Dolayısıyla dava, kamu davası olarak devam eder. Ancak, fiziksel şiddete uğramış eş ceza davasında, evvelden yaptığı şikayetinden vazgeçtiğini, eşinin cezalandırılmamasını istemediğini söylerse, taraflar arasındaki boşanma davası bu şikayetten vazgeçmeden nasıl etkilenecektir?
Karşı yanın kusurunu affetmiş yan, artık bu kusurlara dayanarak boşanma davası açamaz, açmışsa davası reddolunur. Ancak mağdur eşin ceza dosyasındaki şikayettinden vazgeçmesinin, boşanma davasında ileri sürdüğü kusuru da affettiği sonucu, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Zira Yargıtay;
Kadının şahsi davasından vazgeçmesi, eşini cezadan kurtarmaya matuf olup, boşanma davası yönünden eşini affettiği anlamına gelmez.
demek suretiyle, mağdurun şikayetinden vazgeçmesinin, affetme dışındaki bir sebebe de dayanabileceğini ortaya koymuştur.
Dolayısıyla bu durumda boşanma davasına bakan hakim, şikayetten vazgeçmenin özünde affetme özelliği taşıyıp taşımadığını araştırmalı, sonucuna göre karar vermelidir.
Bu tür sorulardaki aldatma ifadesi, sadakatsizlik anlamındadır. Her boşanma davası kendi içeriğine göre sonuç verir. Ancak, sadakatsizliğin gerçek hayatta ya da sanalda gerçekleşmiş olmasının bir farklılığının olmadığını söylemek mümkündür. Çocuğun velayetinin kime verileceği ise yapılacak araştırma neticesinde ortaya çıkacaktır.
Yasalarımıza göre düğün, evliliğin şartlarından değildir. Evlendirme memurunun önünde olumlu iradelerin açıklanması ile evlenme gerçekleşir. Bu andan itibaren boşanmak için başvuru gerçekleştirilebilir. Nikah kıyılmadan yapılacak düğün tarafları evli kılmaz. Dolayısıyla boşanmaları da söz konusu olmaz. Eğer nikah kıyılmış ancak düğün yapılmamışsa, evlenme gerçekleştiği için boşanma davası açılabilir.
Basit anlatımla cinsellik, evliliğin gayeleri arasındadır. Cinsel hayatın yokluğu halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü, Yargıtay kararları ile de sabittir. Dolayısı ile belirtilen neden, boşanma davasında dayanak olarak kullanılabilir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açılabilir. Bu davada mahkeme, cinsel birlikteliğin neden gerçekleşmediğini, varsa kusurun kimde olduğunu inceleyip, ortaya çıkan sebebin bir boşanma nedeni olup olmadığına karar verecektir. Eğer cinsel birlikteliğin gerçekleşmemesi tedavi ile ortadan kaldırılamayacak bir nedene dayanıyorsa, boşanma kararı verilmesi muhtemeldir. Aksi halde dava reddolunabilir.
Usul kuralları gereği mevcut dava, danayılan nedenlere göre neticelendirilecektir. Dava sürecinde ortaya çıkan yeni durumlar ve olaylar, ancak yeni bir davanın konusu olabilirler. Bu nedenle yeni sebebe dayalı olarak yeni bir dava açılabilir.
Eşler evin giderlerine ortak olarak ve maddi güçleri oranında katılmak zorundalardır. Geliri ve mal varlığı bulunmayan eşten giderlere katılması beklenmez. Bir diğer nokta ise evliliğin bağımsız bir konutta devam etmesinin beklenen olmasıdır. Bu iki husus değerlendirilerek eşin bağımsız bir konutu ailenin yaşaması için hazır hale getirmesi beklenir. Aksi halde, bağımsız konutun bulunmaması nedeniyle boşanma davası açabilir.