Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlıların borç altına girebilmeleri için yasal temsilcilerinin rızasının gerektiği, karşılıksız kazanmada veya kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların kullanımında bu rızanın gerekmediği, bu kişilerin haksız fiilerinden sorumlu oldukları hususlarını düzenleyen TMK 16 gerekçesi ve Yargıtay kararlarına yer verilmiştir.
TMK 16, küçük veya kısıtlı olmasına rağmen ayırt etme gücüne sahip olanların borç altına girebilmek için yasal temsilcilerinin rızasına ihtiyaç duyduklarını hüküm altına almaktadır. TMK 16 devamında ise, yasal temsilcinin rızasının, karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarının kullanımında gerekmeyeceği belirlenmiştir. İkinci fıkrada TMK madde 16, eğer küçüğün ya da kısıtlının ayırt etme gücü varsa, haksız fiillerinden sorumlu olacağı kabul edilmiştir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar
Madde 16 – Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.
Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar.
Madde 16- Yürürlükteki Kanunun 16 ncı maddesini karşılamaktadır.
Maddede ayırt etme gücüne sahip olduktan hâlde küçük ya da kısıtlı olan kişilerin fiil ehliyetleri düzenlenmektedir. Kenar başlık terim birliğini sağlamak üzere “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar” şeklinde değiştirilmiştir. Maddede kullanılan “kanunî mümessil” deyimi yerine daha güzel bir ifade tarzı olan ve dilimize yerleşmiş bulunan “yasal temsilci” deyimi kullanılmıştır, “ivazsız iktisap” yerine “karşılıksız kazanma”, “münhasıran şahsa merbut haklar” yerine de “kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar” deyimleri kullanılmıştır.
“Reşit olmayan kimse, medeni hakları kullanma ehliyetinden yoksun bulunması itibarıyla, husumet ehliyeti olmadığından, aleyhine dava açılamaz. Dava ehliyeti bulunmayan bu kişiler, taraf oldukları davalarda kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler.”
“Borçlunun kronik alkol bağımlısı olduğundan söz edilerek hacir altına alındığı ve kendisine Zübeyde Konya ( Mumcu )’nun MK.nun 406. maddesi gereğince vasi tayin edildiği anlaşılmıştır. MK.nun 451. maddesi gereğince vesayet altındaki kişi, vasinin açık veya örtülü izni veya sonraki onamasıyla yükümlülük altına girebilir. Aynı Kanunun 462/5. maddesi gereğince de kambiyo taahhüdü altına girme, ayrıca vesayet makamının iznini de gerektirmektedir.”
“Evlat edinme şahsa bağlı haklardandır. Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin evlat edinmelerine imkan bulunmamaktadır.”
“Dosyanın incelenmesinden, Ankara … Noterliğince tanzim edilen … tarih ve … yevmiye numaralı vekaletnamenin dava ve hüküm tarihi itibarıyla kısıtlı olduğu anlaşılan … tarafından Avukat … adına verildiği görülmüş olup, kısıtlının vasisi ….. tarafından adı geçen avukat adına verilmiş bir vekaletnameye rastlanamamıştır.
Davada taraf ehliyeti kamu düzeni ilgili olup, hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınması gereklidir. Dava ehliyeti bulunmayanlar, davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler. Vesayet altındaki kişinin kanuni temsilcisi olmaksızın doğrudan avukata verdiği vekaletname hukuken geçersizdir.“