TMK 23 – Vazgeçme ve Aşırı Sınırlamaya Karşı Kişiliğin Korunması

Kişiliğin korunması konu başlığı altında düzenlenmiş olan "Vazgeçme ve aşırıyararlanmaya karşı" kenar başlıklı TMK 23, hak ya da fiil ehliyetinden vazgeçme, özgürlüğün sınırlandırılması, biyolojik madde alınması, aşılanmsı ve nakli ile ilgili sınırlamalar getirmektedir. TMK madde 23 gerekçesi ve ilgili Yargıtay kararlarına yazıda yer verilmiştir.

TMK 23 – Vazgeçme ve Aşırı Sınırlamaya Karşı Kişiliğin Korunması

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun Kişiler Hukuku başlıkla kitabında yer alan madde 23, vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı kişiliğin korunmasına ilişkin bir düzenlemedir. Maddeye göre kimse, hak ve fiil ehliyetlerinin bir kısmından bile vazgeçemez. Bu yöndeki düzenlemeler batıldır. İkinci fıkra kimsenin özgürlüklerinden de vazgeçemeyeceğini ve bunu hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla vazgeçme mümkün olmasa da sınırlamanın hukuka ve ahlaka uygun olması halinde mümkün olacağı görülmektedir. İnsan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve nakli için mutlaka rızanın yazılı olması gerektiğini belirten üçüncü fıkra, kişinin biyolojik madde verme borcu altına girmiş olmasının bu edimi yerine getirmesinin istenmesini sağlamayacağı, bu hususla ilgili tazminat talebinde de bulunulamayacağı belirtilmiştir.

TMK 23

I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı

Madde 23 – Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.

Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlâka aykırı olarak sınırlayamaz.

Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür. Ancak, biyolojik Madde verme borcu altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez; maddî ve manevî tazminat isteminde bulunulamaz.

TMK 23 Gerekçesi

Madde 23- Yürürlükteki Kanunun 23 üncü maddesini karşılamaktadır.

Maddenin konu başlığında Türkçe olarak “Kişiliğin korunması” deyimi kullanılmıştır. Yürürlükteki metin esas alınmakla beraber doktrindeki açıklamalar dikkate alınarak ve kaynak İsviçre Medenî Kanununun 27 nci maddesinin Almanca metnine uygun olarak, kişilerin vazgeçemeyecekleri hususların “hak ve fiil ehliyetleri olduğu” açıklığa kavuşturulmuştur.

Yürürlükteki maddenin üçüncü fıkrasına 3678 sayılı Kanunla eklenen hükmün, ülkemizde bu konu ile ilgili özel bir kanun olan 2238 sayılı “Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun” varken, aynen korunmasının isabetli olup olmadığı tartışılabilirse de kişi haklarının korunması açısından madde metninde yer alması uygun görülmüştür.

TMK 23 Emsal Yargıtay Kararları

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/6520 E., 2014/12577 K., 1.7.2014 T.

“Dava, cezai şart bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 6.17. maddesinde “işgören her ne sebeple olursa olsun işten ayrıldıktan sonra işverenle aynı sektörde faaliyet gösteren bir başka şirkette üç yıl süre ile her ne nam altında olursa olsun hiçbir görevle çalışmayacağını, böyle bir şirkete ortak olmayacağını ve kişisel olarak böyle bir işle iştigal etmeyeceğini işveren ve ürünleri hakkında öğrendiği tüm ticari bilgileri saklayacağını kabul ve taahhüt eder. Aksi hareketi halinde 200.000 US Doları karşılığı tazminat ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” hükmü yer almaktadır. Anayasa’nın 48. maddesi uyarınca herkes çalışma hürriyetine sahip olup uyuşmazlığa uygulanması gereken 818 Sayılı Kanunun 19, 20, 155, 161 ve TMK’nın 23. maddeleri karşısında davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra 3 yıl süre ile aynı alanda faaliyet gösteren bir başka şirkette hiçbir görevde çalışamaması bir rekabet etmeme koşulu değil, kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olup, davalının ekonomik özgürlüğünü kısıtlayan bir hükümdür. Dolayısıyla buna dayalı cezai şart koşulu da geçersizdir.”

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2013/16178 E., 2014/3998 K., 6.3.2014 T.

“Yasa koyucu, vasinin yapmasının yasak olduğu iş ve işlemleri, vesayet makamının izni gereken haller ile vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izninin gerekli olduğu halleri açıkça saymakla, bunun dışındaki iş ve işlemlerin yapılamayacağını da göstermiştir. Kaldı ki, en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ve vücut bütünlüğüne ilişkin olarak Anayasa’da, tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı, rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tabi tutulamayacağı, Türk Medeni Kanunu’nda ise, ancak yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve naklinin mümkün olacağı, biyolojik madde verme borcu altına girmiş olandan da edimini yerine getirmesinin istenemeyeceği, maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

Yukarıda açıklanan mevzuatın emredici hükümleri dikkate alındığında … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23/…/20… gün … Esas … Karar sayılı hükmü ile kısıtlı …’dan kardeşi …’a böbrek nakli hususunda irade beyanında bulunmak ve bu doğrultuda gerekli işlemleri yapmak üzere vasi …’ye izin ve yetki verilmesine ilişkin karar usul ve yasaya aykırıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/11644 E., 2014/1866 K., 4.2.2014 T.

(Anlaşmalı boşanma davası için düzenlenen protokolde velayetin kaldırılması ve kişisel ilişkinin genişletilmesi ile ilgili olarak ileride dava açılamayacağı hususundaki anlaşmaya dair bir karar)

Boşanma davası için yapılan protokolde, velayetin kaldırılması ve kişisel ilişkinin genişletilmesi davası açılamayacağına, medeni hakları kullanmaktan feragate ilişkin taahhütler, medeni hakları kullanma ehliyetinden önceden vazgeçme niteliğinde olup, çocukların yüksek yararlarına açıkça aykırıdır. Bu hükümler olmadan ortak irade ile boşanmanın gerçekleşmeyeceği belli olduğundan, içerdiği şartlardaki kısmi hükümsüzlük boşanma protokolünün tamamını hükümsüz kılar.”

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/4-179 E., 2012/412 K., 27.6.2012 T.

“Dava maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; ailelerin bilgisi dahilinde evlilik amacıyla başlayan, 3 ay gayrı resmi evlilik hayatı yaşayan ancak resmi nikah yapılmadan ayrılmak zorunda kalan ve reşit olan davalı kadın lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre de gözetildiğinde; davalının ailesi ile birlikte davacıyı istemesi ve ailelerin akraba olmasının davacıda meydana getirdiği olumlu etki ile evlenecekleri inancına kapılan davacının, taraflar arasında meydana gelen yakınlaşma ve yapılan düğün merasimi sonucunda birlikte aynı evde yaşadıkları, toplum nazarında aile olduğu, cinsel ilişkiye girerek eş oldukları anlaşılmaktadır.

Davacının, davalı tarafından evlenme vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında gerek fiziksel gerek ruhsal anlamda zarara uğratıldığı ve bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gereklidir.”

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2006/5835 E., 2006/6584 K., 21.9.2006 T.

“Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan ad değişikliği davasının vekil aracılığı ile açılabilmesi için vekile verilen vekaletnamede özel yetki olması gerekir.”

(Not: İsim değişikliği ile ilgili vekaletnamenin “… olan adımın …. olarak değiştirilmesi için” diye düzenlenmesi doğru olacaktır.)

Yazar: Avukat Erdem Akçay

Konu Hakkında Yorum Yapabilirsiniz

Lütfen Dikkat: Form aracılığı ile "TMK 23 – Vazgeçme ve Aşırı Sınırlamaya Karşı Kişiliğin Korunması" hakkındaki değerlendirmelerinizi, eklemelerinizi, önerilerinizi ya da yorumlarınızı iletebilirsiniz. Sorularınız için iletişim sayfasını kullanınız.